Gözü Yukarıda Olan Çocuk

Yazar: Furkan Ali Küçük Tasarımcı: Asena Çakmak

Kafanızı yukarı kaldırın çocuklar. Şimdi hep beraber gökyüzüne bakıyoruz. Ne görüyorsunuz bakalım.

Lalet olasıcalar! Ben bir şey göremiyorum diye bağırdım. Bütün sınıf bana baktı. Ne görmemi bekliyorlardı ki? Gördüğüm sadece pis ışık toplulukları ve gözümü bozacak gibi olan ışıklandırmalardı.

Halbuki işlediğimiz fen bilgisi dersiydi. Neden bu kadar sinirlenmiştim bilmiyorum. Altıüstü öğretmenimin dediğini yapıp kafamı yukarı kaldıracak, geceleyin görebildiğim yıldızları sayacaktım. Sayamadım. Tamam kabul ediyorum, miyop oluşum önümü görmemde sorun yaratabiliyord u ama bu kadar sorun olmamalıydı. Annem hep çok yakından televizyon izlediğim için gözlerimin bozulduğunu söyler. Bense bu yalana hiç inanmam. Babamsa gözlük takmak utanılacak bir şeymiş gibi davranır. Sırf bu yüzden gözleri biraz bozuk olmasına rağman hiç gözlük takmıyor. Hatta arkadaşlarıyla gittiği halısaha maçlarında sırf ilk golü babamın takımı yediğinde sevindiği bile olmuştur. Belki bilirsiniz halısaha maçlarında yazısız kuraldır: ilk golü yiyen sarı formaları giyer.

O gün, okuldan sonra bizim çocukların bilyelerini üttürtükten sonra akşam ezanına 5 dakka kala eve vardım. Annem çoktan sofrayı hazırlamış ev ahalisinin gelmesini bekliyordu. Neyseki babamdan önce gelmiş olmam azar işitmemi bi nebze hafifletti. Çok geçmeden babam ve kardeşim ellerinde beyaz market poşetleriyle geldiler. Torbaların üzerinde “Işık Market” diye yazması dikkatimi çekmişti. Bziim buralarda böylşe bir market yoktu ki. Ya Eminönüne gitmişlerdi ya da benden habersiz  şekilde mahallede yeni açılmıştı. Neyse aslında kafama takılan konu marketin ne zaman açıldığı değildi. İki gündür beynimi yiyip bitiren şu ışık konusunuydu. Neydi bu ışık?

Oturma odasına doğru hızlıca koştum. Koşarken annemin çok sevfiği, oyun oynarken üzerinde metal arabalarıma park ve yol  yaptığım kenarları küçük kırmızı desenli halısını yerinden birazcık kaydırmış olabilirim tabi. Annem “Furkannn  Aliii” diye seslenince hemen geri dönüp halıyı düzelttim. Ablam yemek masasında yarın ki ödevini yapıyor bir yandan da annemin soyduğu elma ve portakalları yiyordu. Azcık bana da elma vermesini beklediğim ablam, “ne bakıyorsun be iğrenç şey” dercesine bir bakış attı. Her evde bulunan Temel Britannica Ansiklopedi seti arasından I harfini raftan çekip çıkartım. Işık ışık ışık ışık! Nerdesin heyy derken, buldum.” Işık, uzayda ışık hızı ile yayılan bir tür dalgadır. Dalgaların iki önemli özelliği, dalga boyu ve frekanstır. Dalga boyu, dalganın iki tepe noktası arasındaki mesafeye karşılık gelir. Frekans ise birim zamandaki salınımların sayısıdır. Bir dalganın frekansı ile dalga boyunun çarpımı o dalganın uzaydaki yayılma hızını verir. Işık ışınları için bu hız saniyede yaklaşık 300.000 kilometredir. Işığın enerjisi frekansı ile doğru orantılı, dalga boyu ile ters orantılıdır.” diye yazıyordu. 

Bu yazının altına da hemen cetvel gibi bir şey çizmiler, üstlerinde radyodan televizyona hatta Güneş’e kadar bir çok resim vardı. Kendimce yazının devamını okumaya çlıştım. Anladığım kısımlar konusunda doğal ışığın kaynağı Güneşti. Bir de biz insanların yarattığı yapay ışık varmış. Büyük büyük santrallerden baksediyor bu kitap. Bizim mahallede görebileceğimiz bir şey değil sanırım bu santral dediği. Ama bu insanoğlunun yaptığı ışık kirlilik yapıyormuş. Ahmet anlatmıştı, geçen sene Rizede köylerine gittiklerinde İstanbuldakinden daha çok parlak yıldız görmüş köyde. 100 tane saydım diyordu.

Ben neden göremiyorum burada? Öğretmenim bilir miydi cevabını acaba?

Öğretmenim neden İstanbul’da daha az yıldız görüyoruz? Işık yüzünden dimi, çok ışık varmış. Dün Britanniccada okudum. İnsan oğlunun yarattığı ışıklandırma yüzünden böyle oluyormuş. Atmosfere saçılan ışık gökyüzündeki yıldızların ışığını kapatıyormuş.

Tamam çocuklar, o zaman tenneffüs ziline kadar size Işık kirliliği hakkında biraz bilgi vereyim dedi Şevket öğretmenim.

Aslında şöyle başlamak gerek, geceleyin çevremizi neden aydınlatıyoruz? Daha iyi görmek için, daha güzel çevrede bulunmak için, daha kolay çalışmak, daha güvende hissetmek için… Hangisi…

Işık kirliliği, yanlış yerde, yanlış miktarda, yanlış yönde ve yanlış zamanda ışık kullanılmasıdır. Hava kirliliği havamızı, su kirliliği suyumuzu kirlettiği gibi, ışık kirliliği de iyi aydınlatmamızı kirletmektedir. Gereğinden fazla ve yanlış yerde ışık kullanmak etkisiz aydınlatma demektir; bunun sonucu olarak ışığı üretmek için harcanan enerjinin önemli bir kısmı da boşa gitmektedir.  Doğal ışığın, gece-gündüz farklılığının birçok hayvan ve bitkinin yaşam çevrimlerinin önemli bir parçası olduğu iyi bilinmektedir. Uzmanlara göre ışık bütün canlılar için “çekici” dir. Yapılan araştırmalar ve gözlemler, çevredeki yapay aydınlatma, yani ışık kirliliği artıkça bu yaşam çevrimlerinin de olumsuz etkilendiğini göstermektedir. Bunun en iyi bilinen örneği kumsallarda yavrulayan deniz kaplumbağalarıdır. Kablumbağa yavruları deniz ile kara arasındaki aydınlanma farkını, denizden yansıyan ışığı kullanarak denize ulaşırlar; karadaki yapay aydınlanma fazla ise deniz yerine karaya yönelen yavrular yırtıcı hayvanlar tarafından telef edilmektedir. Tropikal bölgelerdeki bazı mercan türleri, üzerlerine düşen aşırı ışık yüzünden kendilerine renklerini veren mikroskopik bitkileri reddediyor, beyazlaşıyor ve strese girebiliyor. Yıldızlardan ve Ay’dan yararlanan göçmen kuşlar yollarını şaşırmakta ve birçoğu ışıklı gökdelenlerin, ışıldakların etrafında dolanıp yorgunluktan ölmektedir. Uzun süren yapay günler ve kısa süren yapay geceler çok sayıda kuşta üreme döneminin erken başlamasına neden oluyor. Örneğim Bewick kuğusu toplumu erken yağlanıp Sibirya’ya yumurtlama koşulları oluşmadan dönüyorlar. Uzayan bir gün, daha uzun süre beslenme anlamına geldiği için, bundan biyolojik davranış olan göç zamanları ve yumurtlama dönemleri etkilenmektedir. Yer atmosferi içindeki moleküller ve tozlar tarafından atmosfer içine saçılır, gece gökyüzünün doğal fon parlaklığından daha parlak olmasına neden olur. Bu ışık kirliliğinin kaynağı kısmen aydınlatılmış Yer yüzeyindeki nesnelerden yansıyan ışık olmasına karşın, esas kaynak kötü tasarlanmış ve kurallara uymayan ışıklandırma sistemleridir. İçinde yaşadığımız Evrenin kökenini, yaşını ve yapısını anlamak; Evrenin derinliklerine, yani ışığının bize ulaşması milyarlarca yıl alan galaksilere bakmayı gerektirir. Güneş sistemimizin yaşının 2-3 katı kadar zamandır yolda olan ışığın tam bize ulaşacakken şehir ışıklarında kaybolması ne yazık! Gözlemevleri- şehirlerden yüzlerce km uzakta olsa bile- bu sorunla karşı karşıyadır. Yani, ışık kirliliği insanlığı, parçası olduğu evrenden giderek daha çok soyutlamaktadır.