Sanki

Yazar: Nilhan Kaya
Editör: Aybars Özmen, Reyyan Çulcu

Sana siyahı nasıl hissettirebilirim?
Belki de siyah diye bir şey yok, ikimiz hissetmedikçe onu. Var olmayacak bizsiz, hissiz.
ahi siyah bir his mi veya hissetmek mi?
Bir olgu mu oluş mu?
Bir yana her şey, bu sabah kendimi hiç olmadığım kadar kahverengi hissettim. Yorgun ve bitkin…
Sahi, kahverenginin suçu ne? Toprağın rengi olması
mı? Topraktan gelmiş olmamız mı, onu bu kadar yorgun yapan?
Ben de senden geldim, sendeki içeri benim. Bana
siyah demeye ne dersin? Renkler içinden gelen siyahlık…
Evet, duygularım renklerle ilişkili. Mutlu olduğum
zaman her yer sarı, turuncu, kırmızı görüyorum mesela.
Peki,
Seninle birlikte iken neden hiçbir renk görmüyorum ve
hissetmiyorum?
Susuyorum.
Gözlerim kör oluyor, ne seni ne kendimi görüyorum.
Korkup kaçıyorum.
Tekrar tüm benliğimi çalmandan ve ben kalan parçalarımı birleştirmeye çalışıp aralarını “sen” ile doldurmaya çalışmaktan…
Bu hayat renksiz, biraz da dipsiz …
Düşmek anlamlanır gibi. Belki bir amacı olmalı.
Hayır…

Bir nedeni olsa kafiydi çünkü benim için.
Kirpiklerin düşmek gibi mesela… Kıvrımlarında yok olmaktı bir anda, bilmem ne sokaklarında kaybolmaktan daha tehlikeli,

daha özgür ve de daha dipsiz.
Karanlığın dibi sanki…
Gizli.
Susuz.
Çorak.
Ve siyah …
Güneşi beklemekti sonum. Tabi ki seni beklemekten bahsediyorum. Yarınsız günler gibi …

Gece kanırta kanırta sabaha teslim ederken kendini, altında yatan dipsiz kuyuyu düşündü.

Düz bir kuyudan çok, bir masal gibi sanki.
Rüya gibi kıvrımlı…
Kirpiklerin…
Güneş gözlerindi be.
Kuyular kirpiklerin.
Bense gece.
Sabahın gelmesinden kaçan…
Bedenlerin tüm özgürlüğü, sahiciliği, renkleri sensizken var, aklın almaz cümbüşü. Bırak ki özgür kalayım.
Sen gelmeden yolumu bulurum, sezgilerim ve üçüncü gözümle.
Fallar da işe yarar belki, 3 vakte kadar 3 yolum var ya…
Bir süre önce yaşadığım tüm hisleri, kelimesi kelimesine, tekrar tekrar, alıyorum elime yorganlar altından.
Isıtmaya çalıştım ama olmamış ki ısıtıp ısıtıp önüme verdin ellerinle.

Ellerin soğuktu, buz gibi bir akşam yemeği idi bu hislerin hepsi. Ne olacak benim bu gelin güvey olma hallerim,

kanımın bir çırpıda kilometreler kat etmesi, sol kulağımdaki dördüncü deliğim, dilimdeki ince saz, o yaz yakamozu ve sen…

Bendeki sen ne olacaksın?
Bırak gelme.
Gelme. Çünkü aklımdaki sen, gerçek sen değilsin.
Gelme ki hayalim perdenin arasından süzülen sabahın ilk ışıklan gibi gözlerime saplanmasın, batmasın,
gözlerim görmesin. Önceki geceden kalmalarım, kabuslarım sabahıma karışıp, kahvemden aldığım ilk yudumumda ağzıma gelmesin.
Tadını hissetmeyeyim ey sabah,
Ey güneş.
Aklımdaki sen imajı, imgesi, değişmesin. O çok tanıdık olmuş aslen akoru bozulmuş gitarımı çalarken içtiğim
sarma tütünümün alevindeki hissettiğim sen

Ve
Her sabah buz gibi kış havasında verdiğim soluktaki buharda seni hatırlayayım sadece.
Yalvarırım bozma.
Doğma istiyorum günüme. Aydınlanmasın kuyular, bilmem ne sokakları, kirpiklerin.
Sen yanarken ben sönmüşüm çünkü.
Ulaşılmaz hayaller beni yerin dibine batırdıkça daha çok yükseliyorum sanki. Daha çok güçleniyorum.

Yapabileceklerim aklıma hayalime sığmıyor sanki.
Ölmüşken,
Diriliyorum sanki
GELME