Ay Işığı Sonatı

Yazar: Uğur yaşar
Editör: Beyza Öz
Fotoğraf: Saadet Atmaca

Bir nisan gecesi, hava soğuk; tek duyulan baykuşların kanat çırpışı, ağustos böceklerinin şarkısı ve sık sık gece yürüyüşlerine çıkan o adamın ayak sesleri. Ağaçlardan dökülen pespembe çiçekler ışığımın yansıdığı denize sakince düşüyor, sandallar ağır ağır sallanıyor. Sanki tüm şehir o adamla beraber aynı duyguları, kafa karışıklığını yaşıyor.

Tüm şehir tanıyor onu ve bahtsız geçen günlerini, döktüğü göz yaşlarını. Haykırıyor sessiz çığlıklarıyla yaşadıklarını. Acaba bugün ne yaşamıştı, neye üzülüyordu? 

Her seferinde yaptığı gibi açtı daha hiç içilmemiş sigara paketini, çakmağın yaydığı turuncu ateş ısıttı hepimizin içini. Oturdu denizin kenarındaki banklara, içmeye başladı sigarasını bir yandan ağlarken. Çok üzülüyorum onun için, keşke elimden bir şey gelse de tüm sorunlarından kurtarabilsem onu. Bu sefer buraya gelişinin sonuncusu olması için dua ediyoruz hem ben hem de deniz, her gelişinde yaptığımız gibi.

Üzerindeki siyah ceket, gecenin karanlığında birinin onu fark etmesini neredeyse imkansız kılıyor, şu an yaşadığı karamsar duyguları dışa yansıtıyor. Siyah, tüm ruhunu kaplamış neredeyse bu renk.

Yanındaki ağaçtan bir baykuş uçuyor, denizin minik dalgaları sandalları hareket ettiriyor, bir damla gözyaşı düşüyor. Telefonunu eline alıyor ve yayılan parlak ışık sayesinde yüzünü görüyorum; yeşil gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş, kahverengi saçları darmadağınık… Telefondan bir melodi duyuluyor, piyano sesi. Eser anlatıyor onun hüznünü, yaşadıklarını, dayanamayışını.

Ayağa kalkıyor, kendi içerisinde bir savaş halinde sanki. Yavaşça ilerliyor kaldırım boyunca, siyah botlarının çıkardığı ses korkutuyor birkaç baykuşu. Telefondan gelen müzik başa sarmış tekrar ediyor, sigara paketindeki sigaralar gittikçe azalıyor.

O ilerledikçe ben de ilerliyorum, sanki beni bekliyor. Işığım onun son umuduymuşçasına önce denizdeki yansımama; sonra da gökyüzüne, yıldızlara ve bana bakıyor. “Keşke ben de yıldız olsam ve sonsuza kadar parlasam” dediğini duyuyorum titreyen sesiyle, gülümsüyorum. “Keşke insan olsam, sana yardımcı olabilsem” diyorum içimden.

Merdivenlerden sahile iniyor, bakıyor denize sanki kurtuluşu oymuşçasına. Müzik hala devam ediyor sakince, adam son sigarasını yakıyor ve acıyla bakıyor. Her şey bitiyor sanki; ben batıyorum, gece bitiyor, yıldızlar kaybolmaya başlıyor ve en acısı kendisi de bitiyor. Unutulmak istiyor; sıfırdan başlamak, her şeyden kurtulmak istiyor. 

Denize doğru adım atıyor, deniz itekliyor onu dalgalarıyla. Ben durması için yalvarıyorum ama nafile, beni duyamıyor. Gökyüzünden akan damlalar denize damlıyor, bulutlar ağlıyor. Kahverengi pantolonu dizlerine kadar ıslanmış, son bir kez gökyüzüne bakıyor ve çığlık atıyor. Kendi içindeki savaşı kaybetmiş, kaybetmenin verdiği kırgınlıkla yavaş yavaş ilerliyor. Piyano sesleri artıyor ve dalga sesleri piyanoya eşlik ediyor. Hepimiz sonun geldiğini anlıyoruz, üzülmekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.

Su neredeyse boynuna kadar gelmiş, telefondan gelen boğuk ses içimizi acıtıyor. Denizi duyuyorum, bana sesleniyor: “Her şey bitiyor; durmuyor, durduramıyorum.” 

Zaman adeta duruyor, duyulan tek ses denizin şarkısı. Adamı ilk defa gülümserken görüyoruz suyun içinde, huzur içinde gülümsüyor. Gün ayıyor, ben ve yıldızlar da kayboluyoruz.