This author Ortabahçe has created 52 entries.

Rus Avangartları

Rus AvangartlarıYazar: ceylin Ceyda HündalEditör: Arda Demirkale, Reyyan Çulcu Avrupa modernizminin gelişmesinde oldukça kısa ömürlü iki akım vardı. Bunlar İtalya’daki ‘fütürizm’ ve Rusya’daki ‘konstrüktivizm’di. İki dünya savaşı arasında, bu yenilikçi iki akım uzun soluklu tartışmaları da berabe­rinde getirmiştir. Sanat anlayışları birbirine oldukça yakın olan bu iki akımın aydınları, siyasal görüşleri söz konusu olduğunda apayrı uçlara sürüklenmişlerdir. Rusya’daki konstrüktivizmi ve akımın alt yapısını hazırlayan avangart sanatçılarını anlamak için, öncelikte İtalya’daki fütürizme kısaca bir göz atalım. En basit haliyle fütürizm; sürekliliği, değişkenliği...

Sanki

SankiYazar: Nilhan KayaEditör: Aybars Özmen, Reyyan Çulcu Sana siyahı nasıl hissettirebilirim?Belki de siyah diye bir şey yok, ikimiz hissetmedikçe onu. Var olmayacak bizsiz, hissiz.ahi siyah bir his mi veya hissetmek mi?Bir olgu mu oluş mu?Bir yana her şey, bu sabah kendimi hiç olmadığım kadar kahverengi hissettim. Yorgun ve bitkin…Sahi, kahverenginin suçu ne? Toprağın rengi olmasımı? Topraktan gelmiş olmamız mı, onu bu kadar yorgun yapan?Ben de senden geldim, sendeki içeri benim. Banasiyah demeye ne dersin? Renkler içinden gelen siyahlık…Evet, duygularım renklerle ilişkili....

Yıldızların Arasındaki Adam

Yazar: Mehmet Kaan İşletgeoğlu   Editör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Tuna Gürcanok Kerim hastanede uyandığında oraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktu. Birileri tokmakla kafasına vuruyormuş gibi hissediyordu. Yavaşça, hareket etmeyi yeni öğrenirmiş gibi, ağrıyan başını pencereden yana çevirdi ve dışarıdaki yıldızları görünce yüzünü bir dehşet ifadesi aldı. Çünkü bu yıldızları uzaydan ve çok yakından, sanki teleskoptan bakarmış gibi net bir şekilde görüyordu. Aklına gelen ilk soru, nasıl olur da hala yanıp küle dönüşmediğiydi. Kafasındaki bulutlar aralandıkça bu düşünce yerini çığlık atma dürtüsüne...

Veda

Yazar: Aybala HellagünEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Duru Gürbüz Ben hiç cenazeye gitmedim. Hiç, bir mezar taşının başında göğsümde kapanmayacağını bildiğim derin hasret kuyusunu, avuçladığım bir avuç toprakla doldurmaya çalışmadım. Sevdiklerimi benim yerime ölümün kucaklamasının acısı nedir, bilmem. Aynı bir insanın toprağa nasıl gömüldüğünü de bilmediğim gibi. Yanlış anlaşılmasın bu söylediklerim. Bilmek istediğim için söylemiyorum bunları. Mümkünse bilmek de istemem hatta. Gerçi, kim ister öyle değil mi? Benimki de laf işte. Peki ya neden mi söylüyorum? Az sabret. Buraya kadar kelimelerimin mezarlıkta...

Sen

Yazar: Ahmet Ebubekir SanEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Ekin Salih Kutlu Ellerim yine burada Yanında Yanları kara kalem izi Çok tatlı yârin dili Eğer düşersen yalnızlığa Gözlerini kapat ve gökyüzüne bak Ellerim uzanır ruhuna Çekerim yukarı Buluşurum dudaklarınla Al yanakların olur ateş Sol yanıma Ruhum alev alır şiir gibi Uçan bir güvercin gibi göğüs kafesine Ruhuna Bakmaktan kızaran gözlerim karanlığa Ağlamaktan solan küsüm yalnızlığa Sen hep ol yanımda Kalbimin içi kan yara Gel içeyim dudaklarından bengisuyu Sonsuza kadar yaşayayım dudaklarında Saçını koklasam bir dağın doruklarında Nefesim, kesilir sesim, gözlerim sel olur Düşer kollarına Tutsam bir kez elinden Kavrasam belini Bırak dursun göğsünde namahrem elim Öpsem bir kere günah...

Görüntü

Yazar: Gülcan ŞahinEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Pelin Nur Karabay Herkesi, fotoğraflarından gördüğümüz kadarıyla hatırladığımız bir dönemde yaşıyoruz. Gerçekte nasıl gülümsediğine dikkat etmediğimiz birinin fotoğrafındaki duruşu hafızamızda daha kalıcı. Hangi fotoğrafın gerçeği yansıttığı konusundaki fikrimiz ise ön yargıdan ibaret. Güzel olduğumuza inanmak için fotoğraflarda nasıl göründüğümüze bakar olduk. Fotoğraflarda iyi görüneni öylesine kanıksadık ki gözümüzle gördüğümüz şeyler daha aldatıcı gelmeye başladı. Tüm bunlarla birlikte, görüntünün hissinden yoksun bırakır olduk kendimizi. Galerimizde onlarca kopyası olan bir manzara fotoğrafı için harcadığımız çaba bizi “an”da...

Tom King & Mitch Gerads’ten Politik Bir Polisiye: Babil Şerifi

Yazar: Rıdvan Furkan YamanEditör: İpek Çakmak Tom King, günümüz Amerikan çizgi roman sektörünün en önemli yazarlardan birisi. Çoğunluğu DC Comics’te olmak üzere hem Marvel’da hem de DC’de kaleme aldığı pek çok önemli seri bulunmakta. Marvel Comics’te yazdığı Vision ile DC Comics’te yazdığı Mister Miracle, Strange Adventures gibi seriler ve seksen beş sayı boyunca devam eden Batman yazarlık süreci, kariyerindeki en önemli çalışmaları. Bu yazının konusu olan Babil Şerifi ise DC’nin en prestijli alt yayınevlerinden Vertigo Comics’ten çıkan ve az önce saydığımız...

Muğlak

Yazar: Süha CengizEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Pelin Nur Karabay kalemin tutsak kaldığı gecelerde kömür kullanır zihnim ve direnir isine düşüncelerimin. bu tutuklu yaşamımda, aslolan taneciklerdedir  havaya karışan asla yakalayamadıklarım ak zannedilen ciğerlerime çekerim ve pak zannettiğim hislerime küserim. işte o zaman ki anlar kendim kendime güvenmediğini işte o zaman ben yokumdur kendim tarafından. tutuklu yaşamın esiri benliğim yaşamın küstüğü bedenim zihnim ardında taneciklerin esirliğimin esrikliğime dönüşümüyle kendim tarafından kendimi kovanımdır. işte o zaman püskürtürüm ak zannettiklerinden tanecikleri şimdi ise kalem mi tutsak? ben miyimdir? ...

Ani(?) Ölüm

Yazar: Melisa ManduzEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Buket Özkılınç Hızlı hızlı eve yürüyordu ki, bir gürültü duyar gibi oldu. Sonra ne görsün: Jandarma, sağlık ekipleri ve tüm kasaba halkı derenin kenarında toplanmıştı. Neydi bu kadar önemli olan, yıllardır tek bir yaprağın bile oynamadığı bu yerde tüm hayatı durduracak kadar büyük ne olmuş olabilirdi? Annesi fırına göndermişti onu; ama meydan boş, dükkanlar kapalıydı. Sebebini öğrenmek için meraklı kalabalığa yaklaştıkça kargaşanın sesi arttı. Ambulans sireni, çığlıklar… Tüyleri diken diken olmuştu bile. Bağıra bağıra ağlayan...

Aile Fotoğrafı

Yazar: Furkan Ali KüçükEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Yusuf Ömer Çakır Gündüzleri sesin içinde kaybolmayı severdim. Geceleri de çok uzun olmamakla birlikte yürüyüşlere çıkmayı tercih ederdim; ama en çok, çocukken Çiftlik Caddesi’nin tam ortasında L’opera adlı müzik dükkanının önünde içeriden gelen müzikle dans etmeye bayılırdım. Bizimkilerle her yaz bir haftalığına da olsa yaz tatilini Sinop’ta geçirirdik. O çıktığımız şehirlerarası yolculuklarda cam kenarına oturur, beyaz şeritli sonsuz asfaltları izlerdim. O zaman bana farklı gelirdi. Çizgi filmlerde gördüğüm asfaltlar gibi bir şeydi sanki.  Sinop’a gittiğimiz...