Uyku Portresi

Uyku PortresiYazar: Alper Yiğit ŞengönülEditör: Aslı AkbaşFotoğraf Kaydı: Saadet Atmaca Uykuya daldı. Bir süredir kafasını dolduran anlamlandıramadığı düşünce bulutu uykusunu zehre çevirmeye başladı. Bir süredir kafasında bu esrarengiz bulut yer kaplıyordu. Ama uykusunda ilk defa buna bu kadar yoğun bir şekilde maruz kaldı. Dayanamayıp fırladı yatağından. Garip şekilde ışığın zerresinin olmadığı şehre bakarken neye uğradığına şaşırdı. Hiç böyle görmemişti şehri. Cam kenarına oturdu üzerine bir yorgan alarak. Düşen kar tanelerinin birbiriyle olan dansını izlerken dalıyordu. Düşündü. Üniversiteye yeni başlamış, tek başına yaşayan,...

Kaza

KazaYazar: Kayra MertEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Aslı Akbaş Adımımı atıyorum, otlar bileğimi kavrıyor ve taban çöküyor. Kendimi buz gibi suların içinde buluyorum. O kadar derindeyim ve o kadar karanlık ki kendi ellerimi bile zar zor görüyorum. Metrelerce üstümdeki buz kütlesinin tabanındaki çatlaktan içeriye ay ışığı sızıyor. Ciğerlerimin patlayacak gibi olduğunu hissediyorum, ellerimi uzatıp yüzeye ulaşmaya çalışıyorum ama çok derindeyim. Nefesimi daha fazla tutamayıp ciğerlerime su çektiğim anda bacağımdaki otlar tekrar devreye giriyor ve kendimi etrafımdaki su kütlesiyle tavandan düşerken buluyorum. Yüz üstü yere çarpıyorum, öksürüp...

İsim

İsimYazar: Emin KarabacakEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Aslı Akbaş Uzun zaman önce, henüz insanlığa dair kavramlar icat edilmemişken yaşamış kahramanımız. İsmini Yalnızlık koymuş annesi, o ise anlamamış yalnızlık ne demek. Yalnızlık öyle sevmiş ki insanları, herkese ulaşmak istemiş. Kendine bir yer aramış durmuş kalabalıklar arasında. Ama ne mümkün… İnsanlarla olmasına izin yokmuş sanki, biri olmasına izin yokmuş sanki. Yalnızlık zaman geçtikçe kavrar olmuş isminin anlamını; kavradıkça da daha çok karışmış kafası. Mesela, doğmuş olmanın güzelliğinin farkındaymış, “Eğer doğmuş olmasaydım, ismimi düşünebilecek bir ben olmazdı hiç”...

Rasa

RasaYazar: Kayra MertEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Derya tepe Oğlan uyandı.  Onu uyandıran şey göz kapaklarını delip geçercesine parlak olan ışık değil, çırılçıplak vücudunu titreten soğuktu. Canı acıyordu. Beyaz ışık kapalı gözlerini bile yakıyor, diken gibi batan soğuk bu narin bedeni parçalıyordu.  Oğlan, sonsuzluk gibi hissettiren bir süre boyunca sadece yattı. Ve tüm bu zamanda etrafında hiçbir şey değişmedi. Etrafındaki mutlak sessizlik varlığını korudu, yattığı soğuk taş zemin bir derece bile ısınmadı, rüzgar esmedi.  Ve sonra, ne yaptığının farkında bile olmadan, oğlan doğruldu.  Sanki şimdiye kadar hiç...

Yürümlemek

YürümlemekYazar: M. Kağan DemirbaşEditör: Gizem KöroğluTasarımcı: ceren Engin I Kalp atışlarını biraz olsun dizginlemek ve kendine gelebilmek amacıyla nefeslenip yüzüne 2 avuç su serpti. Evet, şimdi her şey biraz daha bulanık. Gözleri çamur içindeydi sanki, her şey bulanık ve yapışık. Kaçmak istiyordu. Kaçmayı, bir süredir bulanımından kurtulmak için çare olarak görüyordu; sesleri görebilmek, gözleri duyabilmek, sözleri hissedebilmek için. Bulanımlar da karıştı görüyor musun? Binayı terk edip bir süre yürüdükten sonra, otobüs durağına doğru karşıdan karşıya geçerken direğin dibinde onu izleyen köpeği süzdü,...

Ay Işığı Sonatı

Ay Işığı SonatıYazar: Uğur yaşarEditör: Beyza ÖzFotoğraf: Saadet Atmaca Bir nisan gecesi, hava soğuk; tek duyulan baykuşların kanat çırpışı, ağustos böceklerinin şarkısı ve sık sık gece yürüyüşlerine çıkan o adamın ayak sesleri. Ağaçlardan dökülen pespembe çiçekler ışığımın yansıdığı denize sakince düşüyor, sandallar ağır ağır sallanıyor. Sanki tüm şehir o adamla beraber aynı duyguları, kafa karışıklığını yaşıyor. Tüm şehir tanıyor onu ve bahtsız geçen günlerini, döktüğü göz yaşlarını. Haykırıyor sessiz çığlıklarıyla yaşadıklarını. Acaba bugün ne yaşamıştı, neye üzülüyordu?  Her seferinde yaptığı gibi açtı daha...

Bir Delinin Sabah Yürüyüşü

Bir Delinin Sabah YürüyüşüYazar: Onur KılınçEditör: Gizem Köroğlu Her gün kafasına estiği saatte kalkardı. Bugün de erken kalkacağı tutmuştu. Havanın da güneşli olması buna sebepti. Güneşli havalarda bir sabah yürüyüşü yapardı çünkü. Öyle geç saatlere kadar yatamazdı güneşli günlerde. Sahile gider oradaki bankta otururdu biraz. Gelen geçene bakar, kendi kendine konuşurdu. Dönerken de bakkal Ahmet’e uğrardı. Kahvaltılık bir şeyler alır, deftere yazdırırdı aldıklarını. Parası olduğu nadir zamanlarda ise cebinden çıkarır öderdi. Ha bir de bir köpek vardı. Adı Panço. O da...

Yıldızların Arasındaki Adam

Yazar: Mehmet Kaan İşletgeoğlu   Editör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Tuna Gürcanok Kerim hastanede uyandığında oraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktu. Birileri tokmakla kafasına vuruyormuş gibi hissediyordu. Yavaşça, hareket etmeyi yeni öğrenirmiş gibi, ağrıyan başını pencereden yana çevirdi ve dışarıdaki yıldızları görünce yüzünü bir dehşet ifadesi aldı. Çünkü bu yıldızları uzaydan ve çok yakından, sanki teleskoptan bakarmış gibi net bir şekilde görüyordu. Aklına gelen ilk soru, nasıl olur da hala yanıp küle dönüşmediğiydi. Kafasındaki bulutlar aralandıkça bu düşünce yerini çığlık atma dürtüsüne...

Ani(?) Ölüm

Yazar: Melisa ManduzEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Buket Özkılınç Hızlı hızlı eve yürüyordu ki, bir gürültü duyar gibi oldu. Sonra ne görsün: Jandarma, sağlık ekipleri ve tüm kasaba halkı derenin kenarında toplanmıştı. Neydi bu kadar önemli olan, yıllardır tek bir yaprağın bile oynamadığı bu yerde tüm hayatı durduracak kadar büyük ne olmuş olabilirdi? Annesi fırına göndermişti onu; ama meydan boş, dükkanlar kapalıydı. Sebebini öğrenmek için meraklı kalabalığa yaklaştıkça kargaşanın sesi arttı. Ambulans sireni, çığlıklar… Tüyleri diken diken olmuştu bile. Bağıra bağıra ağlayan...

Aile Fotoğrafı

Yazar: Furkan Ali KüçükEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Yusuf Ömer Çakır Gündüzleri sesin içinde kaybolmayı severdim. Geceleri de çok uzun olmamakla birlikte yürüyüşlere çıkmayı tercih ederdim; ama en çok, çocukken Çiftlik Caddesi’nin tam ortasında L’opera adlı müzik dükkanının önünde içeriden gelen müzikle dans etmeye bayılırdım. Bizimkilerle her yaz bir haftalığına da olsa yaz tatilini Sinop’ta geçirirdik. O çıktığımız şehirlerarası yolculuklarda cam kenarına oturur, beyaz şeritli sonsuz asfaltları izlerdim. O zaman bana farklı gelirdi. Çizgi filmlerde gördüğüm asfaltlar gibi bir şeydi sanki.  Sinop’a gittiğimiz...