Yazar: Mehmet Kaan İşletgeoğlu Editör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Tuna Gürcanok Kerim hastanede uyandığında oraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktu. Birileri tokmakla kafasına vuruyormuş gibi hissediyordu. Yavaşça, hareket etmeyi yeni öğrenirmiş gibi, ağrıyan başını pencereden yana çevirdi ve dışarıdaki yıldızları görünce yüzünü bir dehşet ifadesi aldı. Çünkü bu yıldızları uzaydan ve çok yakından, sanki teleskoptan bakarmış gibi net bir şekilde görüyordu. Aklına gelen ilk soru, nasıl olur da hala yanıp küle dönüşmediğiydi. Kafasındaki bulutlar aralandıkça bu düşünce yerini çığlık atma dürtüsüne...
Yazar: Aybala HellagünEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Duru Gürbüz Ben hiç cenazeye gitmedim. Hiç, bir mezar taşının başında göğsümde kapanmayacağını bildiğim derin hasret kuyusunu, avuçladığım bir avuç toprakla doldurmaya çalışmadım. Sevdiklerimi benim yerime ölümün kucaklamasının acısı nedir, bilmem. Aynı bir insanın toprağa nasıl gömüldüğünü de bilmediğim gibi. Yanlış anlaşılmasın bu söylediklerim. Bilmek istediğim için söylemiyorum bunları. Mümkünse bilmek de istemem hatta. Gerçi, kim ister öyle değil mi? Benimki de laf işte. Peki ya neden mi söylüyorum? Az sabret. Buraya kadar kelimelerimin mezarlıkta...
Yazar: Ahmet Ebubekir SanEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Ekin Salih Kutlu Ellerim yine burada Yanında Yanları kara kalem izi Çok tatlı yârin dili Eğer düşersen yalnızlığa Gözlerini kapat ve gökyüzüne bak Ellerim uzanır ruhuna Çekerim yukarı Buluşurum dudaklarınla Al yanakların olur ateş Sol yanıma Ruhum alev alır şiir gibi Uçan bir güvercin gibi göğüs kafesine Ruhuna Bakmaktan kızaran gözlerim karanlığa Ağlamaktan solan küsüm yalnızlığa Sen hep ol yanımda Kalbimin içi kan yara Gel içeyim dudaklarından bengisuyu Sonsuza kadar yaşayayım dudaklarında Saçını koklasam bir dağın doruklarında Nefesim, kesilir sesim, gözlerim sel olur Düşer kollarına Tutsam bir kez elinden Kavrasam belini Bırak dursun göğsünde namahrem elim Öpsem bir kere günah...
Yazar: Gülcan ŞahinEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Pelin Nur Karabay Herkesi, fotoğraflarından gördüğümüz kadarıyla hatırladığımız bir dönemde yaşıyoruz. Gerçekte nasıl gülümsediğine dikkat etmediğimiz birinin fotoğrafındaki duruşu hafızamızda daha kalıcı. Hangi fotoğrafın gerçeği yansıttığı konusundaki fikrimiz ise ön yargıdan ibaret. Güzel olduğumuza inanmak için fotoğraflarda nasıl göründüğümüze bakar olduk. Fotoğraflarda iyi görüneni öylesine kanıksadık ki gözümüzle gördüğümüz şeyler daha aldatıcı gelmeye başladı. Tüm bunlarla birlikte, görüntünün hissinden yoksun bırakır olduk kendimizi. Galerimizde onlarca kopyası olan bir manzara fotoğrafı için harcadığımız çaba bizi “an”da...