Rasa

Yazar: Kayra Mert
Editör: Beyza Öz
Tasarımcı: Derya tepe

Oğlan uyandı. 

Onu uyandıran şey göz kapaklarını delip geçercesine parlak olan ışık değil, çırılçıplak vücudunu titreten soğuktu. Canı acıyordu. Beyaz ışık kapalı gözlerini bile yakıyor, diken gibi batan soğuk bu narin bedeni parçalıyordu. 

Oğlan, sonsuzluk gibi hissettiren bir süre boyunca sadece yattı. Ve tüm bu zamanda etrafında hiçbir şey değişmedi. Etrafındaki mutlak sessizlik varlığını korudu, yattığı soğuk taş zemin bir derece bile ısınmadı, rüzgar esmedi. 

Ve sonra, ne yaptığının farkında bile olmadan, oğlan doğruldu. 

Sanki şimdiye kadar hiç nefes almamış gibi hissetmesini sağlayan ciğerlerine dolan hava ona hayat verdi. 

Gözlerini açtı.

Önce ellerini inceledi.

Sonra ellerini çıplak göğsüne koydu ve vücudunda gezdirdi. Daha sonra da yüzünü ve bacaklarını yokladı. Kaslarının hareketini hissetti. Elini üzerinde oturduğu yüzeye koydu ve bir anlığına gözlerini kapatıp sadece hissetti. 

Sadece… beyazdı. Beyaz ve parlak. 

Ve sonu olmayan bir hiçlik.

Bu koca alanda, artık güvensizce dikilen oğlan dışında hiçbir şey yoktu. Beyaz yüzeyde kendi bulanık yansımasını görebiliyordu. 

Oğlan doğru olduğunu hissettiği tek şeyi yaptı:

Yürüdü. 

Ve tüm bu süre boyunca, etrafındaki hiçbir şey değişmedi. Zemine değen ayakları etrafındaki mutlak sessizliği bozan tek şeydi. Zemin, bir derece bile ısınmadı ve rüzgar esmedi.

Ve sonra, ne yaptığının farkında bile olmadan, oğlan durdu. 

Çünkü önünde bir şey duruyordu. 

Oğlan yere eğildi ve önünde duran karanlık nesneyi inceledi. Birbirine bağlanmış iki farklı

 parçadan oluşuyordu. Kafasını eğdi, bir tarafı pürüzsüz ilerleyen bir dikdörtgene benzerken, diğer ucu daha kaba ve keskindi ve ağzı gittikçe daralıyordu. 

Oğlan merakına yenik düştü. 

Dar ağzına elini attı…

Ve bıçak elini kesti.  

Böyle bir acıyı ilk defa hisseden oğlan yakardı ve avcundan akan kızıl kan karşısında gözleri büyüdü, elindeki bıçağı panikle yere attı. Bıçak yüksek bir ses çıkararak yerde yuvarlandı ve ucundaki kanı etrafa saçtı. 

Bir süre boyunca sadece bıçağı izledi, ne bıçak ne de oğlan hareket etti. Bıçağın hareket etmeyeceğine karar verdikten sonra oğlan yavaşça bıçağa yaklaştı. Artık kanın tadına varmış olan silahı yavaşça kabzasından tutarak eline aldı. Temkinli bir şekilde bıçağı çevirdi ve üzerindeki kurumuş kana baktı. Sonra, tereddütle bıçağın düz yüzeyine dokundu. Parmağını silahın üzerinde gezdirdi. Tekrar bıçağı çevirip keskin kenarını inceledi, ve tam bu sırada tüylerini ürperten bir ses duydu. 

Bütün vücudu gerildi, kafasında alarm çanları çalmaya başladı ve yavaşça arkasını döndü.

Arkasında, dört ayak üstünde durmuş, dişlerini göstererek hırlayan ve her an saldırmaya hazır pozisyonda bir kurt vardı; ve gözlerinden açlık okunuyordu.

Kurt hamle yaptı.

Oğlan nefesini tuttu.

Kurt hırladı-

Oğlan geriye adım attı-

Dişler etine geçti-

Kulak tırmalayıcı bir çığlık koptu.

Oğlan bıçağı salladı-

Ve kurt bağırdı. 

Dişlerini oğlanın kolundan çeken kurt geriye doğru devrildi ve oğlan ayağa kalkıp bütün gücüyle koşmaya başladı. Kalbi patlayacak gibi atarken, ciğerlerine çektiği hava yetersiz kalmaya başlarken koştu  ve bacakları onu taşıyamamaya başlayınca kendini yere bıraktı. Derince bir nefes aldı ve kanayan koluna ve diş izlerine baktı. Soluması yavaşladığında arkasında kalan kurdun inlemelerini duydu. Kafasını çevirdiğinde aslında ne kadar az uzaklaşmış olduğunu fark etti. Karnı yarılmış olan ve hızla kan kaybeden kurt 50 metre uzağında duruyordu. 

Oğlan duraksadı ve kolundaki yaraya baktı. Kurda döndü, sonra da önünde gidebileceği uçsuz bucaksız beyazlığa baktı. 

Kurt ağlamaya devam etti, oğlanın yarası sızlamaya devam etti. Oğlan sessizce inledi ve tekrar kurda döndü. Elindeki bıçağı daha sıkı kavradı ve kendini ayağa kalkmak için zorladı. Sonra, yavaşça ağlayan kurda doğru yürüdü. 

Yanına vardığında hayvan ona saldırmaya çalışmadı; sakince kafasını kaldırdı, gözlerinin içine baktı ve sessiz bir yakarışla çenesini yere geri koydu. Oğlan hayvanın yanına eğildi bıçağı yere bıraktı ve tereddütle hayvana dokundu. Yumuşak postuna gömülen elleri kanlandı ve yoklayarak yarasını bulmaya çalıştı. Eli kurdun açılmış karnına geldiğinde hayvan inledi. İçgüdüsel olarak yaraya bastırmaya çalıştı ama parmaklarının arasından yapış yapış kan akmaya devam etti. Oğlan yavaşça ellerini geri çekti ve kurdun yüzüne baktı. 

Oğlan, çaresizce bıçağı eline aldı ve acı içindeki hayvanın boğazını kesti. 

İlk canını almış oldu. 

Bir süre boyunca öldürdüğü kurtla beraber oturdu. Üzerindeki kan onu rahatsız ediyor ve göğsünün içinde aşina olmadığı bir his egemenlik kurup kendisini boğuluyormuş gibi hissetmesine sebep oluyordu. Kendi kanına, bıçağa, hayvanın kanına ve önünde ölü yatan hayvana baktı.

Sonra da kustu. 

Tekrardan kendine geldiğinde yerde yatan kurdu kucağına aldı ve bıçağını kavrayıp kendi kanından bıraktığı izleri takip ederek yürümeye başladı. Bu sonsuz boşlukta nerede olduğunu unutana dek yürüdü ve sonrasında karşısına beyazlar içinde giyinmiş yaşlı bir adam çıktı. 

Oğlan durdu, kurdu tek koluna alıp diğer eliyle de bıçağını kavradı ve adama doğru ilerledi. Yaşlı adam oğlanın gelişi karşısında gülümsedi. Yüzündeki gülümseme her yere sıcaklık yayıyor, hissettiği tereddüt ve korkuyla dolu olan oğlanı bile gardını düşürmeye ikna ediyordu. 

Sonra oğlanın şu ana kadar hiç görmediği bir şey oldu.

Adam konuştu.

“Seni bekliyordum,” dedi yaşlı adam sakince. Oğlan kaşlarını çattı. “Onu yere bırakabilirsin.”

Adamın yüzünü inceledi ve yavaşça kollarındaki kurdun bedenini ayaklarının önüne bıraktı. Kendi bedenine, kurda ve adama baktı. Sonunda kendisine benzeyen biriyle karşılaşmıştı. Kendi çıplaklığı oğlanı bedenine batan biraz soğuk dışında şimdiye kadar hiç rahatsız etmemişti; ancak önünde duran adamı beyaz kıyafetler içinde dururken görünce kendini savunmasız hissetti. Bıçağına sarıldı ve adamdan bir adım uzaklaştı.

“Korkmana gerek yok evladım,” dedi adam. “Sana zarar vermek için burada değilim. Aksine, buradaki amacım sana yolculuğunda yardım etmek.” Yavaşça çocuğa yaklaştı ve yaralı kolunu nazikçe ellerinin arasına aldı. Ovduğu kol, sanki oğlan kurtla hiç karşılaşmamış gibi eski haline döndü ve oğlanı şaşkınlık içinde bıraktı. Koluna baktı, dokundu, çevirdi ve adama geri baktı. Yaşlı adam gülümserken oğlan yere bıraktığı kurt bedenini işaret etti. Adam olumsuzca başını salladı. “Kurt, görevini yerine getirdi. Onun için yapabileceğim bir şey yok. Ben sadece senin için buradayım, tıpkı kurdun da senin için burada olduğu gibi.”

“Sana yolculuğunun geri kalanı için veda etmeden önce yapmam gereken bir şey daha var oğlum. Hiçliğin ortasında azimle yürüyen, deneyen, test eden, temkinli ve merhametli, savaşçı olan sen buraya bir cevap için geldin. Soruyu henüz bilmiyor olabilirsin, evladım ancak sana cevabı vermek için buradayım. Aradığın cevap Rasa’dır. Şimdi yolculuğuna devam edebilirsin.”

Rasa yere eğildi ve elindeki ilkel bıçağı kurdun bedeninin üzerine bıraktı. Dizlerinin üzerinde yaşlı adama baktı ve kafasını salladı. “Hazırım,” sözcükleri boğazını terk etti. Yaşlı adam ayağa kalkması için ona yer açtı ve arkasında duran sislerin içine yürümesine izin verdi.