İsim

Yazar: Emin Karabacak
Editör: Beyza Öz
Tasarımcı: Aslı Akbaş

Uzun zaman önce, henüz insanlığa dair kavramlar icat edilmemişken yaşamış kahramanımız. İsmini Yalnızlık koymuş annesi, o ise anlamamış yalnızlık ne demek.

Yalnızlık öyle sevmiş ki insanları, herkese ulaşmak istemiş. Kendine bir yer aramış durmuş kalabalıklar arasında. Ama ne mümkün… İnsanlarla olmasına izin yokmuş sanki, biri olmasına izin yokmuş sanki.

Yalnızlık zaman geçtikçe kavrar olmuş isminin anlamını; kavradıkça da daha çok karışmış kafası. Mesela, doğmuş olmanın güzelliğinin farkındaymış, “Eğer doğmuş olmasaydım, ismimi düşünebilecek bir ben olmazdı hiç” dermiş, “veya yıldızları!” Ama aynı zamanda acı da veriyormuş doğmuş olmak. Çünkü o seçmemiş Yalnızlık olmayı, ona sen Yalnızlık’sın demişler; o da kabul etmek durumunda kalmış. Tüm bunlar zihninden taşıp bedenini kaplar; onu önce göklere kaldırır, sonra yere çarparmış.

Ve bir gün bir fikir belirmiş aklında, “Belki de değiştirmeliyim bu ismi! Ondan kurtulursam daha kolay olur her şey!”

Gidip değiştirmiş ismini, ona yeni bir kimlik vermişler üzerinde Mutluluk yazan.

Günden güne benimsemiş bu ismi. “Ben Mutluluk” demiş soranlara. İşlerin yoluna girdiğini düşünüyormuş fakat eksik bir şey varmış sanki. Mutluluk içindeki eksikliği dolduracaklarını düşünüp de çareyi insanlarda aramış yine. Hem artık eski isminden de kurtulduğuna göre, kimse karışamazmış insanlarla olmasına.

Çok kişiyle tanışmış, zaman geçirmiş, dost olmuş, sevmiş… Ama alışamamış kimseye. İçindeki boşluk insanlarla birlik oldukça küçüleceğine, kapkaranlık derin bir çukura dönüşüyormuş.

Hayat denilende sürüklenmesi devam ederken yeni bir fikir belirmiş aklında, “Ben yanlış bir isim seçtim. Mutluluk için önce mutlu olmam; mutlu olmak için de önce kendimi bilmem gerekirdi, bundandır tüm bu hislerim!”

Tekrardan çıkmış yola,

-İsmimi değiştirmek istiyorum.

-Tabii, ne olsun istersiniz?

-Boşluk olsun ismim, böylece içime girip bana dönüşen her şey, boşluğu yavaş yavaş doldurur, ben de en sonunda kim olduğumu anlayabilirim.

Boşluk bolca kitap okur, filmler izler, insanlarla sohbetler edermiş. Okudukları, izledikleri, konuştukları yavaş yavaş doldurmuş Boşluk’un içini.

İlk zamanlar ismini sorduklarında Boşluk dermiş de yavaş yavaş ne diyeceğini bilemez olmuş soranlara. Karışmış kafası, yüzlerce fikirden hangisini benimsediğini bilememiş. Onlarca kişiden hangisine dönüştüğünü anlamamış. Kitaplarda da yazmıyormuş kim olduğu…

Alelacele çıkmış evden, gitmiş memuriyete. Memur tanımış hemen:

-Ne olsun istersiniz isminiz?

-Benlik olsun, böylelikle benliğim ve dış ortam birbirinden ayrılır ve ben anlarım kim olduğumu.

Benlik olarak da tutunamamış hayata. Yine benzer şeyleri baştan yaşamış. Canı daha da acıyormuş günden güne. 

Bu arada çokça isim denemiş düzelmek için, Anlam olmuş, Huzur olmuş, Sonsuzluk, Çelişki, Düşünce…

Hiçbirini de benimseyememiş, hep sıkıntı yaşamış durmuş. Sıkıntı benim demiş, gidip Sıkıntı olmuş. Zorluk, Mutsuzluk, Hiçlik… Denemiş hepsini tek tek. Hatta bir seferinde, geçmişinden kopamadığını düşünüp de Yalnızlık olmuş tekrardan.

-Merhaba hoş geldiniz.

-Son kez geliyorum buraya, isimlerle işim yok artık.

-Öyleyse ne olacak isminiz?

-İsim kısmını boş bırakamıyor muyuz?

-Yok, yasa gereği…

-Tamam o halde, ismim “Kimim” olsun. Çalışmayacağım artık biri olmaya, kim olduğumu bulmaya, içimdekini doldurmaya, insanlara ulaşmaya…Soran olursa da “Ben Kimim” diyeceğim ya, belki biliyordur onlar.