Uyku PortresiYazar: Alper Yiğit ŞengönülEditör: Aslı AkbaşFotoğraf Kaydı: Saadet Atmaca Uykuya daldı. Bir süredir kafasını dolduran anlamlandıramadığı düşünce bulutu uykusunu zehre çevirmeye başladı. Bir süredir kafasında bu esrarengiz bulut yer kaplıyordu. Ama uykusunda ilk defa buna bu kadar yoğun bir şekilde maruz kaldı. Dayanamayıp fırladı yatağından. Garip şekilde ışığın zerresinin olmadığı şehre bakarken neye uğradığına şaşırdı. Hiç böyle görmemişti şehri. Cam kenarına oturdu üzerine bir yorgan alarak. Düşen kar tanelerinin birbiriyle olan dansını izlerken dalıyordu. Düşündü. Üniversiteye yeni başlamış, tek başına yaşayan,...
KazaYazar: Kayra MertEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Aslı Akbaş Adımımı atıyorum, otlar bileğimi kavrıyor ve taban çöküyor. Kendimi buz gibi suların içinde buluyorum. O kadar derindeyim ve o kadar karanlık ki kendi ellerimi bile zar zor görüyorum. Metrelerce üstümdeki buz kütlesinin tabanındaki çatlaktan içeriye ay ışığı sızıyor. Ciğerlerimin patlayacak gibi olduğunu hissediyorum, ellerimi uzatıp yüzeye ulaşmaya çalışıyorum ama çok derindeyim. Nefesimi daha fazla tutamayıp ciğerlerime su çektiğim anda bacağımdaki otlar tekrar devreye giriyor ve kendimi etrafımdaki su kütlesiyle tavandan düşerken buluyorum. Yüz üstü yere çarpıyorum, öksürüp...
YolculukYazar: Recep İsmail BiçerEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Sümeyra Koçyiğit “Emin olun, Kolomb Amerika’yı keşfettiğinde değil onu ararken mutluydu.” Bu cümleden ne anlıyoruz ? Kolomb’un Amerika’yı keşfedince mutluluğa erişmediğini mi yoksa onu doyuracak kadar mutluluğa erişmediğini mi? Belki okumuşsunuzdur, bu alıntı Dostoyevski’nin Budala adlı kitabından. Bir örnekle başladığımızda daha iyi anlaşılabileceğini umuyorum. Hayatımızda çok fazla şey için çabalarız ve hatırı sayılır bir miktarından da olumlu dönütler alırız. Fakat gerçekten bu olumlu dönütler, başarılar, kazanmalar bize istediğimiz mutluluğu veriyor mu? Ya da hayallerimizi, çabamızı...
Canavarın KarnındaYazar: Aybars ÖzmenEditör: Gizem KöroğluTasarımcı: Sena Kuyucu ‘’Sen seninkine sahip olduğun sürece benim sahipolduğumu öldürmelerinin sakıncası olmadığına kararvermenden sonra mı? Bilmek istediğin bu mu?’’ Susannah Odetta Holmes Übeydullah Hamid, 1989 yılında Ebu Kemal şehrinde dünyaya gelmiş, orada büyümüş, Fırat Nehri’nin iki yakasında bucaksızca uzanan güzel şehrinde çocuk gözlerine renk dolu gözüken yıllar geçirmişti. Güzel günlerin nasıl olduğunu bilirsiniz. Etrafınızı sarıp sarmalayan tüm o kokular ciğerlerinize dolarken sevdiğiniz insanlar orada bir yerlerde, göremiyor olsanız da yanınızdadır. Ardı arkası gelmeyecek gibi gözüken, bol keseden...
Bana OlYazar: aslı AkbaşEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Sümeyra Koçyiğit Bir sırma sarsın boynunuAldığın nicelerini ince koynunaİnci taneleri serilsinElim değsin, elin değsinTenim olsun tenin olsunAkşamlar da bizim Uzun saçların salınsın, altından yemeninUzun olsun kolların benim içinUtanma sıkılmaDökme dökülme benden gayrıDüşme ak saçlı günlereBenden ayrı gitme Bir lokman boğazındanNimetin sofrandanve meyven verdiği zamanın bizeEksilmesin, sulayayım benAğaçlar olsun varlığımSenin sofran olsun soframVe bahçem senin ellerin Sırma sarsın koynunaBeyaz düşsün, geriye düşsünİnciler dizilsin boynunaBen uyuyayım sen uyutNinni olsun ninnilerAğaç hışırtısı Bir salkım üzüm ol soframdaTaneleyip avucuma dizdiğimElime alıp da gezdiğimCebimde,...
Yaşamaya DairYazar: Başak İncekaşEditör: Gizem KöroğluTasarımcı: Sena kuyucu Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın. Bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Acıyı, hasreti, tutkuyu, aşkı, dava aşkını, ümitsizliği, bir o kadar da umudu iliklerinize kadar hissettiren; adını Nazım’ın muhteşem şiirinden alan, Genco Erkal’ın Tülay Günal eşliğinde oynadığı oyun “Yaşamaya Dair”. Yaklaşık 90 dakika Nazım ve Piraye’nin aşkına, şairin Bursa Cezaevindeki yaşamına, sürgün yıllarına tanık oluyoruz. Genco Erkal sahneye sığmıyor,...
Nevi Şahsına Münhasır ÇırakYazar: Melike Tuğçe ÇelikEditör: Gizem KöroğluTasarımcı: Dide Sevinçok ”Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır.” demiş Kierkegaard. Bu sözü okuduğumda bir şeyleri anlamış olarak mı yaşamaya devam ediyorum diye düşünmedim değil. Geçmişi anlamak ileriyi yaşamayı kolaylaştırıyorsa, ileriyi yaşayamayan geçmişin denklemini çözmeliydi. Zor olduğuna eminim fakat geçmişimi çözmem gerekliydi. Cesaret, insan popülasyonunda nadir bulunan bir erdemdir (Erdem kısmı tartışılabilir.). Eğer bir birey geçmişiyle yüzleşmeye cesaret edebiliyorsa geleceğine birkaç satır tuğla örmeye başlamıştır. Sebepler, sonuçlar, hayaller, ümitler, yok oluşlar, terk edilişler, ölümler,...
Psy-climateYazar: Nursema AkçakayaEditör: İpek ÇakmakTasarımcı: Selen Günay Alışkanlıklar, alışkanlıklarımız fark etmesek de bizi biz yapan eylemler. Gündelik hayatımızda bugün ne yapacaksın sorusuna verdiğimiz cevap, belki de haftalar, aylar sonrasının planları hepsi geçmişte yaptığımız alışkanlıkları değiştirmek veya ileride olmak istediğimiz kimliğe bürünmek üzerine kurulu. Bazılarımız bu konuda iyi olsa da alışkanlıkların değişime ayak uydurma gibi yetenekleri yoktur. Değiştirilmesi istenen özelliğimizi benim de karakterim böyle, yapmak istemediğimiz bir iş olduğunda havamda değilim diyerek geçiştirmek kolay, ya bu davranışlar da bize bir değişimin sonucunda...
İsimYazar: Emin KarabacakEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Aslı Akbaş Uzun zaman önce, henüz insanlığa dair kavramlar icat edilmemişken yaşamış kahramanımız. İsmini Yalnızlık koymuş annesi, o ise anlamamış yalnızlık ne demek. Yalnızlık öyle sevmiş ki insanları, herkese ulaşmak istemiş. Kendine bir yer aramış durmuş kalabalıklar arasında. Ama ne mümkün… İnsanlarla olmasına izin yokmuş sanki, biri olmasına izin yokmuş sanki. Yalnızlık zaman geçtikçe kavrar olmuş isminin anlamını; kavradıkça da daha çok karışmış kafası. Mesela, doğmuş olmanın güzelliğinin farkındaymış, “Eğer doğmuş olmasaydım, ismimi düşünebilecek bir ben olmazdı hiç”...
KendimeYazar: Derya TepeEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Sümeyra Koçyiğit Duygularımın silsilesi içinde yüzüme vurup duran bir hayat akışı içinde bir yaş daha aldım, acının ve sağlığın ne kadar fiziksel ne kadar duygusal olduğunu artık kavrayamıyorum. İç içe geçen yorgunluklarım da tıpkı yapılması gereken sorumluluklar gibi, ne kadarını ben kendime ödev ediniyorum ne kadarını çevrem benden istiyor bilmiyorum. Yirmi ikinci yaşımın ilk gününde omuzlarımda sevgisinin ve çantamın ağırlığıyla sokaklarda yürüyorum. Başkaları okusun diye değil, hatta ben bile sonradan geriye dönüp okumak için değil, sadece...