KIRK AYAK

Kırk AyakYazar: m. yusuf esEditör: Elif başerTasarım: Sevde gülnisa meydancı Bir canlı düşünün. Adım atabilmek için kırk çeşit zahmete katlanmalı. Mecaz anlamda değil elbet, gerçek anlamda diyorum. Bir değil, iki değil, kırk farklı fiilde bulunacaksın ki bir arpa boyu yol alasın. İşte bu canlıya kırkayak derler. Kırk farklı ayağı tek bir iş için kullanıp bir kısacık yol alan canlının adıdır o. Bir adım atmak ister. Önce birinci, ardından ikinci, üçüncü, dördüncü derken bütün ayaklarını tek tek hareket ettirir. Bütün bu emeğin...

Kalamaz Ki Zincirsiz

Kalamaz Ki ZincirsizYazar: Samet TamerEditör: Aslı AkbaşFotoğraf Kaydı: Esra Solmaz Zincirleri vardı her insanın. Hiçbir zaman ayrı kalamadığı, hiçbir zaman ayrı kalmayı istemediği. Zincirleriydi insanın; onsuz yapamadığı, onunla da olamadığı. Kendini bağlayan zincirler olduğunu bile bile hep birlikte kaldığı. Rahatlıyordu insan gerildikçe bu zincirler, gerim gerim gerildikçe. Bırakıyordu kendini kollarına zincirlerin. Fark etmiyordu ama kendinden de bırakıyordu onlara, kendini de alıyordu onlardan. Ne var ki ister incecik ipten olsun ister kalın mı kalın çelikten, zincirler fark etmez. Bir gün gelir artık ömürleri...

Yolculuk

YolculukYazar: Recep İsmail BiçerEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Sümeyra Koçyiğit “Emin olun, Kolomb Amerika’yı keşfettiğinde değil onu ararken mutluydu.” Bu cümleden ne anlıyoruz ? Kolomb’un Amerika’yı keşfedince mutluluğa erişmediğini mi yoksa onu doyuracak kadar mutluluğa erişmediğini mi? Belki okumuşsunuzdur, bu alıntı Dostoyevski’nin Budala adlı kitabından. Bir örnekle başladığımızda daha iyi anlaşılabileceğini umuyorum. Hayatımızda çok fazla şey için çabalarız ve hatırı sayılır bir miktarından da olumlu dönütler alırız. Fakat gerçekten bu olumlu dönütler, başarılar, kazanmalar bize istediğimiz mutluluğu veriyor mu? Ya da hayallerimizi, çabamızı...

Çok Mu Abartıyorduk Acaba?

Çok Mu Abartıyorduk Acaba?Yazar: Samet TamerEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Derya Tepe Yürüyorduk, yine konuşarak yürüyorduk. Ne zaman yürümeye başlasak zihnimiz açılır, konuşmadan edemezdik. Hem de o gün konuşmamız gereken şeyler vardı, birbirimize anlatmamız gereken bir ton şey vardı. Anlattıkça işin içinden çıkamıyorduk, bir o tarafından bakıyorduk bir bu tarafından. Yaşadığımız dakikalarının etkisinden çıkamamıştık. Neden söylenmişti o söz, neden yapılmıştı o hareket, nasıl bu duruma gelinmişti, nedenler nasıllar… Açıklamaya çalıştıkça anlamaya çabaladıkça daha da büyüyordu gözümüzde yaşadıklarımız. Sanki az önce çok fazla şey...

Nevi Şahsına Münhasır Çırak

Nevi Şahsına Münhasır ÇırakYazar: Melike Tuğçe ÇelikEditör: Gizem KöroğluTasarımcı: Dide Sevinçok ”Hayat ileriye bakarak yaşanır, geriye bakarak anlaşılır.” demiş Kierkegaard. Bu sözü okuduğumda bir şeyleri anlamış olarak mı yaşamaya devam ediyorum diye düşünmedim değil. Geçmişi anlamak ileriyi yaşamayı kolaylaştırıyorsa, ileriyi yaşayamayan geçmişin denklemini çözmeliydi. Zor olduğuna eminim fakat geçmişimi çözmem gerekliydi. Cesaret, insan popülasyonunda nadir bulunan bir erdemdir (Erdem kısmı tartışılabilir.). Eğer bir birey geçmişiyle yüzleşmeye cesaret edebiliyorsa geleceğine birkaç satır tuğla örmeye başlamıştır. Sebepler, sonuçlar, hayaller, ümitler, yok oluşlar, terk edilişler, ölümler,...

Kendime

KendimeYazar: Derya TepeEditör: Beyza ÖzTasarımcı: Sümeyra Koçyiğit Duygularımın silsilesi içinde yüzüme vurup duran bir hayat akışı içinde bir yaş daha aldım, acının ve sağlığın ne kadar fiziksel ne kadar duygusal olduğunu artık kavrayamıyorum. İç içe geçen yorgunluklarım da tıpkı yapılması gereken sorumluluklar gibi, ne kadarını ben kendime ödev ediniyorum ne kadarını çevrem benden istiyor bilmiyorum. Yirmi ikinci yaşımın ilk gününde omuzlarımda sevgisinin ve çantamın ağırlığıyla sokaklarda yürüyorum. Başkaları okusun diye değil, hatta ben bile sonradan geriye dönüp okumak için değil, sadece...

Engel Olamadığım Bazı Şeyler

Engel Olamadığım Bazı ŞeylerYazar: Sude BayraktepeEditör: beyza ÖzTasarımcı: Efecan Yıldırım Merak etmiyor değilim açıkçası.  Hiç başına geldi mi? Hissettin mi hiç, hissettiklerimi? Tam olarak aynısını hissetmemiz mümkün değil tabii biliyorum ama sana da bir şeyler normal gitmiyormuş gibi gelmiyor mu? Merak ediyorum. Gün normal seyrinde ilerlerken, kendini gündelik rutinin akışına bırakmış bilinçsizce bir şeylerle uğraşıyorken hiç anlamlandıramadığın bir anda kalbin, miden tiksinti dolu bir rahatsızlık hissiyle dolup taştı mı? Sakin bir ruh halinde elini yanağına yaslamış durgun durgun dışarıyı izliyorken zamansızca...

Sanki

SankiYazar: Nilhan KayaEditör: Aybars Özmen, Reyyan Çulcu Sana siyahı nasıl hissettirebilirim?Belki de siyah diye bir şey yok, ikimiz hissetmedikçe onu. Var olmayacak bizsiz, hissiz.ahi siyah bir his mi veya hissetmek mi?Bir olgu mu oluş mu?Bir yana her şey, bu sabah kendimi hiç olmadığım kadar kahverengi hissettim. Yorgun ve bitkin…Sahi, kahverenginin suçu ne? Toprağın rengi olmasımı? Topraktan gelmiş olmamız mı, onu bu kadar yorgun yapan?Ben de senden geldim, sendeki içeri benim. Banasiyah demeye ne dersin? Renkler içinden gelen siyahlık…Evet, duygularım renklerle ilişkili....

Veda

Yazar: Aybala HellagünEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Duru Gürbüz Ben hiç cenazeye gitmedim. Hiç, bir mezar taşının başında göğsümde kapanmayacağını bildiğim derin hasret kuyusunu, avuçladığım bir avuç toprakla doldurmaya çalışmadım. Sevdiklerimi benim yerime ölümün kucaklamasının acısı nedir, bilmem. Aynı bir insanın toprağa nasıl gömüldüğünü de bilmediğim gibi. Yanlış anlaşılmasın bu söylediklerim. Bilmek istediğim için söylemiyorum bunları. Mümkünse bilmek de istemem hatta. Gerçi, kim ister öyle değil mi? Benimki de laf işte. Peki ya neden mi söylüyorum? Az sabret. Buraya kadar kelimelerimin mezarlıkta...

Görüntü

Yazar: Gülcan ŞahinEditör: İpek ÇakmakGörsel Tasarımı: Pelin Nur Karabay Herkesi, fotoğraflarından gördüğümüz kadarıyla hatırladığımız bir dönemde yaşıyoruz. Gerçekte nasıl gülümsediğine dikkat etmediğimiz birinin fotoğrafındaki duruşu hafızamızda daha kalıcı. Hangi fotoğrafın gerçeği yansıttığı konusundaki fikrimiz ise ön yargıdan ibaret. Güzel olduğumuza inanmak için fotoğraflarda nasıl göründüğümüze bakar olduk. Fotoğraflarda iyi görüneni öylesine kanıksadık ki gözümüzle gördüğümüz şeyler daha aldatıcı gelmeye başladı. Tüm bunlarla birlikte, görüntünün hissinden yoksun bırakır olduk kendimizi. Galerimizde onlarca kopyası olan bir manzara fotoğrafı için harcadığımız çaba bizi “an”da...